18 Şubat 2013 Pazartesi

Satış Danışmanı Adayı İle Bir İş Görüşmesi

Bir bayan satış danışmanı adayı, mağazamızda halihazırda çalışan bir arkadaşımız referansıyla mağazamıza gelerek iş başvurusu yapmak istediğini söyler (bu başvurunun standart işleyiş şekli; aday iş başvurusunda bulunmak istediğini söyler, mağaza yöneticilerimiz adaylardan  "en az lise mezunu" olduklarının ve "full time çalışma" şeklinin teyidini aldıktan sonra [aksi halde iş başvuru formu dolurtulmadan adaya baştan olumsuz yanıt verilir] başvuru formu doldurtularak, İK departmanına fakslanır).

Bayan adayımız üniversite öğrencisi olduğunu söyledikten sonra kendisine part time çalışma şeklimiz olmadığını hatırlatmam üzerine, yazın 3 ay çalışmasında sorun olmayacağını, okulu başlayınca da (derslere katılım zorunlu olmadığından) full time çalışmaya devam edeceğini belirtti, çok istekli olduğundan bunu daha önce de bu şekilde belirtip işe giren adayların hiçbirisinin iki aydan fazla ömrü olmadığını söylesem de kendisi için böyle olmayacağına dair beni ikna etmek istedi.

Nedense adayımızın sonunun da farklı olmayacağını tahmin ediyordum; ama denemeden ispatlayamayacağım bir durum olduğundan ve bu konuda adayı kişisel öngmrümle reddetmenin inisiyatifinin ben de değil, İK'da olması sebebiyle başvuruyu alıp İK'ya yollamam gerekiyordu, muhtemelen onlar da reddedecekti; ama nizami olanı benim başvuruyu göndermemdi.

Nitekim ben de, (kişisel tavır alıp başvuruyu adaya doldurtup o gidince de yırtıp çöpe atma fikri aklımdan geçmedi desem yalan olsa da) başvuru formunu doldurttum, bir yandan da sohbet ediyorduk. Formu henüz doldurmuştu ki, biraz daha kişiselleştirdiğimiz sohbetimizde gelecek ay izne çıkma planımdan bahsedip kendisine tatil yapmayı düşünüp düşünmediğini sordum.


BÜYÜK HATA!

Sohbetin olağan akışında biran düşünmeden "Evet planım var, 1,5 ay sonra üniversiteden arkadaşlarımla 15 gün Antalya'ya gideceğiz" dedi! İşte büyük hata buydu! Çünkü kendisinin belirttiği tarihte bizimle çalışıyor olması gerekiyordu, en az 6 ayı dolmadan yıllık izne hak kazanamayacağını söylemiştim.

Ama tabi onun kafasındaki plan; bir işe girip 1 ay çalışır, tatil parasını çıkardıktan sonra da tatile giderim şeklindeydi. Yani es kaza onu işe alsak, belki de kadromuz dolduğundan gerçekten uzun müddet çalışabileceğimiz başka bir adaya olumlu yanıt veremiyor olacaktık.

Tabi bu cevaptan sonra söylememesi gereken bir durumdan bahsettiğini farkedip bana çaktırmamaya çalıştı, ben de konuyu anlamamış gibi yapıp sohbeti başka alana kaydırıp 2-3 dakika daha konuştuktan sonra formunu göndereceğimi belirterek yanından ayrıldım ve tabiki formu göndermedim.

Kısaca bahsettiğim ve bizzat yaşadığım bu iş görüşmesi örneğini, ilk yazımın da devamı bağlamında bir sonraki yazımda değerlendireceğim.



15 Şubat 2013 Cuma

Mağazacılıkta İşe Alım 1

Mağaza çalışanlarının işe alımları, genelde merkez İK birimi tarafından yapılır (aksini sanırım C&A için duymuştum, mağaza müdürlerinin satış danışmanları için işe alım görüşmeleri yürütüp karar vermeleri manasında). Tek aşamadan oluşan bir süreç yoksa önce işe alım uzmanlarıyla görüşülür, onların onayı halinde bir üst yetkili veya son onay için İK müdürleri devreye girer.

Satış danışmanları ve mağaza yöneticileri için ayrı işe alım adımları izlenmelidir (aynı adımları izleyen mi var diyenleri duyar gibiyim, olmaz mı?). Hatta şahsi kanaatim satış danışmanları için C&A örneğindeki gibi yetkinin mağaza müdürüne verilmesinden yanayım. 

Satış danışmanı pozisyonu için şirketlerin aradığı nitelikler üç aşağı beş yukarı aynıdır: 
  • Asgari lise mezunu
  • Esnek çalışma saatlerine uyum gösterebilecek
  • Ekip çalışmasına yatkın
  • Diksiyonu düzgün
  • İletişim ve ikna yeteneğine sahip.....
Bir de tercih nedenleri vardır; iş tecrübesi, modayı/teknolojiyi takip etmesi, yabancı dil bilmesi, üniversite mezunu olması gibi.

Satış danışmanı, başvurusunu merkeze ilettiyse görüşmesi İK birimi tarafından değerlendirilmek istenebilir; ama başvurusunu mağazaya yapan bir adayın değerlendirilmesi işlemeni mağaza yöneticisi yapabilmelidir. İK'nın tereddütü, mağaza yöneticisinin bunu yapıp yapamayacağına dair olabilir; ama en azından ön değerlendirme yapamayacak bir mağaza yöneticisinin de işe alınması bana pek mantıklı gelmiyor.

Hatta merkeze yapılan başvuruların dahi ilk aşamada, çalışan ihtiyacı duyulan mağazaya ya da adayın ikametine en yakın mağazaya iletilmesi ve ön görüşmesinin mağaza yöneticisi tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. 

Eğer mağaza yöneticisi en az 5-6 kişilik bir ekibi yönetebiliyorsa ve yeterli tecrübesi varsa bunu yapabilecek nitelikte olması gerekir. Hatta belki bu nitelik, yöneticinin değerlendirme sistemlerinden biri de olabilir (nasıl değerlendirilebileceği ayrı bir yazı konusu). Çalışacağı aday için ön değerlendirme yapamayacak, satış danışmanlığını icra edebilip edemeyeceğine dair kanaat getiremeyecek ve bunu kısa bir rapor olarak sunamayacak bir mağaza yöneticisinin nazarımda yöneticilik vasfı da çok kuvvetli değildir.

Ben buna engel olan asıl düşüncenin, kurumsallaşmada işe alımların tek elden yürütülmesine yönelik düşünce olduğuna inanıyorum. İK birimi, bu sürecin tamamen kendi kontrolleri dahilinde olmasını istiyor.
Diğer sebebi ise, perakende sektöründe hiçbir sektörde görülmeyen çalışan sirkülasyonuna bağlıyorum. Bu kadar yüksek sirkülasyon oranına sahip sektörüde İK'nın, her aday için daha titiz davrandığını ve buna bağlı olarak da potansiyel hiçbir adayın kaçırılmaması adına, bu konuda tam olarak güvenemedikleri mağaza yöneticilerine bu işi bırakamadığını düşünüyorum.

Sıkıcı olmaması adına yazımı burada noktalayarak, mağaza yöneticilerine bu inisiyatifi sağlamanın ne gibi avantajlar içerebileceğini ve diğer yönlerini tartışmaya diğer yazımda devam edeceğimi bildirmek isterim.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Sevgililer Günü'nde Perakende Yaratıcısızlığı!

Malum, 14 Şubat, perakende sektörünün en sevdiği günlerden biridir yılbaşıyla beraber. birebir alakalı mağazaların vitrinlerinde ve konseptlerinde 1 günlük değişiklikler, özel süslemeler yapılır. Güne özel ürünler tedarik edilir ve çeşitli promosyonlarla satışa sunulur.

1 hafta öncesinden takibe başlamıştım, aklımdaki soru "Acaba bu sevgililer gününde pazarlama çalışmasıyla farklılık yaratabilecek ve bunu çeşitli kanallarla benim de duymamı sağlayacak bir marka çıkacak mı?" diye.

Her gün gazete (offline manada) okumama, muhakkak aylık 1-2 dergi almama ve internette surf yaparken karşılaşabileceğim bir sürü platform olmasına rağmen henüz böyle bir çalışmaya rastlayabilmiş değilim. Elbette bu durum, böyle bir çalışmanın varolmadığı anlamına gelmez, hatta şahit olan biri varsa ve paylaşırsa çok sevinirim.

                 


Takip edebildiğim kadarıyla ortalık yine promosyon furyasından geçilmiyor. Çeşitli indirimler, hediye ürünler, benzer teklifler markaların en sık başvurduğu pazarlama yöntemleri olarak göze çarpıyor ve takip ettiğim kadarıyla da kozmetik ile kuyum sektörü başı çekenlerden.

Kanal eksikliğinin azizliğine uğramamak adına da bizzat dün akşam bir AVM gezdim, en alt katından en üst katına kadar dolaştım, acaba konsept olarak veya kampanya olarak diğerlerinden ayrıştırabileceğim ve "aa ne kadar ilginçmiş/güzelmiş" diyebileceğim herhangi bir örneğe rastlayabilecek miyim diye; ama maalesef bahsettiğim promosyonlar dışında bir çalışma göremedim.

Belki de benim beklentilerim yüksekti; gerilla pazarlama olarak adlandırabileceğimiz ya da inovatif pazarlamaya yönelik uygulamaları daha çok web ortamında görmenin offline dünya için çok da geçerli olamayacağı, kısa yoldan ve zahmetsizce satış arttırmaya yarayan klasik araçlardan vazgeçilemediği gerçeğini ıskalamış olabilirim.

Ama Bağdat Caddesi'nde sevgililer gününe özel olarak hazırlanmış orkestranın, üstü açık otobüsle geçtiğini zamanında görmüş biri olarak, belediyeden gelen bu performansı şirketlerden beklemenin hayalperestlik olmaması gerektiğini düşünüyorum.


5 Şubat 2013 Salı

E-Perakendenin Neresindeyiz?

Merak etmeyin sizi kesinlikle rakamlara boğmayacağım ya da çeşitli istatistiki verilerin aylara / yılara göre dağılımını yapıp çıkarsamalarda da bulunmayacağım. Sadece kendi gözlem ve düşüncelerime dayanan belki biraz yüzeysel ama gelişimi bir nebze anlatan bir yazı olacak.

Web 2.0 tabiriyle, erişimden etkileşime geçtiğimiz internet dünyasında markalar da hızla yer almaya başladılar ve önce belki cesaretsizliklerinden belki de öngörüsüzlüklerinden kendi e-mağazaları yerine markafoni, trendyol, limango vb sitelerle başladılar yolculuklarına.

Bu tarz özel alışveriş sitelerinin popülaritesi kısa sürede yayıldı ve yıllık büyümeleri dört rakamlı ifade edilecek seviyelerde oldu. Çalışma şekilleri, (kabaca bir miktar kâr karşılığı) konsinye olan özel alışveriş siteleri, yoğun talep görünce offline perakendenin oyuncuları da yavaş yavaş kendi online mağazalarını oluşturmaya başladılar.

Online alanın tamamen ayrı bir uzmanlık alanı gerektirdiğini öngöremeyen bazı perakendecilerin amatör girişimleri, kendilerine biraz pahalıya mal olmuş olsa da, özellikle genç hedef kitleye ulaşmak isteyen oyuncuların, bu kitle arasında giderek popülerleşen online alışveriş deneyimi alanından uzak kalmaması gerekliliği bilinci, online alana yatırımın devam etmesini sağladı.



Bazı büyük perakendeciler ise, kurumsal bazda tek tek kendi sitelerini açmak yerine; güçlerini birleştirme yoluna gittiler. İpekyol, Koton, Hotiç, Kiğılı, Zeki Triko gibi kendi alanlarında Türkiye'nin önde gelen 16 isminden oluşan 1V1Y.com isimli site, daha 2.5 ayda 500 bin üyeye oluşarak kendisinden bahsettirdi.
Sitelerine tek tek ziyaretçi çekmeye çalışmak ve duyurmak yerine ortaklık kurmaları en azından kısa vadede akıllıca, özellikle de sadece bu ortaklığı gerçekleştirerek yarattıkları publicty'e bakarsak, heralde (bu benzetmeyi sevmesem de) reklam eş değerinin milyonlara bedel olduğunu söyleyebilirim.

Aslında bahsetmek istediğim konu, mağazaların sanal vitrine dönüşmesiydi; ama önbilgiler bir nevi o konuya giriş yazısı şeklinde oluştu ve bu yazı çıktı ortaya. Yazının daha da uzayarak sıkıcı olmaması adına burda bırakıyorum; ama hem asıl bahsetmek istediğim konuya hem de online perakendeye yazılarımda sık sık yer vermeyi arzu ediyorum.

3 Şubat 2013 Pazar

Gülaylar Altın İndirim Kampanyası


Habertürk Gazetesi'nin en arka sayfasında basın ilanı vardı. Gelenekselleşmiş bir indirim kapmaynası hakkında bilgi veren Gülaylar'a ait bir ilandı bu. İlanda yapılan indirim günlerinin gelenekselleştiği(!) (sadece 2 yıldır düzenlenen bir organizasyon için fazla iddialı değil mi?) ve çeşitli ürünlerde %70'e varan indirimler yapıldığı belirtilmekteydi.

İlanda yer alan ve muhtemelen bir önceki kampanyaya ait fotoğrafta, sıraya girmiş müşteriler görünüyordu, 15 kişi vardı sanırım. Fotoğraf incelendiğinde yaş ortalamasının minimum 50 olduğu gözlemleniyordu (sanırım 30lu yaşlarda olabileceğini düşündüğüm sadece 1 kişi vardı fotoğrafta).

Sonra yapılan indirim kampanyasının hedef kitlesini düşündüm. Basın ilanında iki çiftin sözlerine yer verilmişti, biri fotoğrafı tanımlayan 50li yaşlardaki çift, diğeri ise 30lu yaşların başındaki çift. Kampanya ile ilgili markaya ait sosyal medya hesaplarının adresleri de verilmişti ilanın altında.
Sanki “ilanın hedefi 50li yaşlar; ama yeni evlenenen/evlenecek olan gençlere de dokunmayı ihmal etmeyelim” düşüncesiyle yapılmış gibi hissettim.





İşin bilgi kısmına fazla yüklenildiğini düşünüyorum. Sayfanın yarısından çoğu metin içeriyor ve ana fikre yönelik olsa da tüketicinin mesaj yağmuruna tutulduğunu düşünüyorum. Kampanyanın sadece basın kanalındaki bir ilanla mı, yoksa sosyal medya ayağında da desteklenip desteklenmediğini merak ettim. Gündemdeki popüler çoğu blogu düzenli takip etmeye çalışıyorum, eğer gözümden kaçmadıysa herhangi bir yazıya konu olmadı veya başka amaçla pırlanta anahtar kelimeli google aramalarımda da kampanyaya yönelik herhangi bir site haberine rastlamadım, belki de bu hedeflenmemekteydi, yani sadece basın ayağında duyurumu yapılmak istenmekteydi.

Eğer kampanyanın sonuçları açıklanırsa ve haber olmayı başarırsa başka bir yazıda o kısma da değinmek isterim. Kişisel düşüncem, kampanyanın 5 gün sürecek kısa soluklu ve sadece satış amaçlı oluşu nedeniyle pazarlama kanallarının fazla çeşitlendirilmediği yönünde.